Türkmen Alevi ocakları birliği kültür eğitim ve sağlık vakfı genel başkanı Hubyar ocağı evladı Ali Coşkun`un Kerbela serdarı İmam Hüseyin ve evlatları için verdiği Muharrem orucu Yaş Lokması Dr. Mimar Kadir Topbaş gösteri ve sanat merkezi Yenikapı etkinlik alanından yapıldı.
Programa İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu , Alevi ocakları temsilcileri, İyi Parti Siyasi isler başkan danışmanı Filiz Çelik Şahin ve çok sayıda davetli katıldı.
İyi Parti Siyasi işler başkan danışmanı Filiz Çelik Şahin basına bu anlamlı gece için bir açıklama yaptı.
Şahin şunları söyledi:
Saygı, merhamet, ve savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan biri olan Muharrem ayının, faziletini, bolluğunu bereketini, ilahi feyz ini bu gün burada yaşıyor ve tanıklık ediyoruz.
Bu çok anlamlı ve çok özel iftar davetinde bizleri buluşturan Türkmen Alevi Ocakları Birliğinin Başkanı
Ali Coşkun Beyefendiye çok teşekkür ediyorum.
Peygamberimizin torunu, İmam Hüseyin ( r.a ) ve yakınlarının şehit edildiği, Kerbela olayının, günümüze ve kıyamete kadar uzanacak büyük etkiler bıraktığı malumdur.
Bu acı ve vahim olayın sadece tarihî bir olay olmadığını, dinî, sosyal, siyasî, hukukî, ekonomik ve kültürel boyutlarının olduğunada şahidiz.
Hak din islâmın saltanat için kullanılmasına karşı Ehli beyt kanı dökülen, Kerbela büyük bir kıyamdır; zulme, zalime, haksızlığa ve adaletsizliğe karşı onurlu bir kıyam, hem bir derstir, hem de derin bir derttir. Dersten örnek, dertten ibret alınmalı. Şahsım olarak bu muhteşem birlik ve beraberlik halkası içerisinde olmaktan çok duygulu mutlu ve bahtiyarım.
Ehl-i Sünnet yolunun serdengeçtisi, Rasûlüllah (s.a.v.)`in torunu Seyyidü’ş Şüheda İmam Hüseyin (r.a.) ve bütün şühedâya rahmet ve selam olsun !
İmam Hüseyin ( r.a ) Efendimizi ve tüm Kerbela şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum.
Bu hüzün gününde Mevla kalplerimize rahmet ve inşirah versin.Fitne ateşinden korusun.
Kardeşliğin ve paylaşmanın nişanesi olan Aşura Günümüz mübarek olsun.`` dedi.
Ali Coşkun Dede konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
EHL-İ BEYT’İN YASI VE MUHARREM LOKMASI
Sayın protokol, değerli konuklar ve sevgili canlar öncelikle hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Bugün burada yüceler yücesi sevgili peygamberimizin göz nurları Ehl-i beyt’ini ve Kerbela’da şehit olan başta Hazreti Hüseyin olmak üzere torunlarını anmak ve onların yoluna ve aşkına vakfımız olarak hazırladığımız fakir soframızı ve lokmamızı beraber lokma etmek için buluştuk. Bu vesile ile bir kere daha başta şehitler serdarı İmam Hüseyin efendimiz olmak üzere tüm evlad-ı Rasul’u, al-i Muhammed Mustafa’yı salavatlarla, rahmetlerle anarak sözlerime başlamak istiyorum.
Canlar, Muharrem ayı hicri takvime göre yılın ilk ayı olup birçok peygamberle ilgili hikmetlerin yaşandığı bir aydır. Muharrem ayını İslam dini açısından önemli kılan bir diğer tarihsel ve inançsal gelişme ise miladi takvime göre 10 Ekim 680 tarihinde Kerbela’da iki cihan güneşi peygamber efendimizin torunu İmam Hüseyin efendimizin aile fertleri ile beraber Yezid tarafından acımasızca katledilmesidir. Kerbela olayı İslam ümmetinde derin bir acı bırakmış, binlerce yıl boyunca Müslümanlar bu günü ve yaşanan katliamı unutmamıştır. Özellikle Alevi-Bektaşi inançlı topluluklar açısından Kerbela katliamı son derece büyük önemdedir. Temelinde Ehl-i beyt sevgisi ve On İki İmamlar’a bağlılık bulunan Alevi-Bektaşi inancında başta İmam Hüseyin ve Kerbela şehitlerinin acısı ve yası inançsal bir önemdedir.
Binlerce yıl boyunca Horasan’dan Balkanlar’a tüm Avrasya coğrafyasında Alevi-Bektaşi inançlı topluluklar muharrem ayında oruç tutmuş, kurban kesmiş ve Kerbela katliamının acısını günümüze kadar taşımıştır. İmam Hüseyin ve Kerbela, haksızlıklara karşı dik duruşun ve zulme baş eğmeyişin timsalidir. Kerbela’da İmam Hüseyin ve ailesi Yezid’in temsil ettiği yanlışlara ve kötülüklere karşı canlarını vererek İslam tarihindeki en önemli ilkesel duruşu göstermişlerdir. İmam Hüseyin ve ailesi Ehl-i beyt’in mensubu olarak dedeleri olan Hazreti Muhammed Mustafa’nın kendilerine teslim ettiği emanete sahip çıkmıştır. Bu sebeple Alevi-Bektaşi inançlı topluluklar başta olmak üzere Ehl-i beyt sevgisi ile dolu gönüller binlerce yıl boyunca muharrem ayında yas tutarak, matem ederek İmam Hüseyin ve Kerbela şehitlerinin anısını diri tutmuştur. Muharrem ayında tutulan oruç bir yas orucu olmanın dışında su ve lüks gıdalar tüketilmeyerek nefsi terbiye etmeyi amaçlayan bir oruçtur. Nitekim Alevi-Bektaşi inancının temeli eline, diline ve beline sahip olan kamil bireyler yetiştirmektir. Diğer taraftan muharrem ayında kesilen kurbanlar da bir şükür kurbanı olup Kerbela katliamından İmam Zeynel Abidin’in sağ kurtulmasına karşılık Allah için eda edilmektedir. Ayrıca yapılan aşure lokması ile de aşureyi oluşturan onlarca farklı yemiş ve yiyecekten yola çıkılarak birlik ve beraberlik şiarına gönderme yapılmaktadır.
Bu vesile ile kısaca Alevi-Bektaşi inancı ile ilgili de birkaç temel değerlendirmeyi sizlerle paylaşmak isterim. Alevilik-Bektaşilik inancının temelinde Allah’ın birliği, Hazreti Muhammed (SAV)’in Allah’ın resülu olduğu ve Ehl-i beyt’in peygamberimizin iki büyük emanetinden biri olduğu inancı bulunmaktadır. Bu sebeple Alevilik-Bektaşilik inancında Allah’ın tekliğine teslimiyet, Hazreti Muhammed (SAV)’in peygamberliğinin haklığına inanç ve Hazreti Ali efendimizin velilik makamının ulusu olduğuna bağlılık vardır. Dolayısıyla tevhid, nübüvvet ve velayet Alevi-Bektaşi inancının asli inançsal-tarihsel dinamikleridir.
Evet değerli misafirler ve sevgili canlar… Biraz önce konuşmamda Horasan ifadesi geçti. Horasan neresi? Bizlerin dip yurdu, anavatanımız. Sözlük karşılığı “Güneş Ülkesi” anlamına gelen, Horasan Oğuz Türklerinin, Türkmenlerin, Anadolu’ya göç eden Oğuz boylarının, aşiretlerinin ve obalarının ana yurdu. Horasan herşeyden önce 8. yüzyılda On İki İmamlar’ın sekizincisi İmam Ali Rıza el-Horasani’nin Arap yarımadasından ayrılarak göç ettiği kalıcı yeni yurt. Peygamber ailesine, Ehl-i beyt mensuplarına, Muhammed-Ali-Fatıma evlatlarına işaret edilen maneviyatı ve tarihi önemi çok özel ve önemli olan bir coğrafya…
İmam Ali Rıza’nın belirlediği üstün strateji ve aldığı önemli karar ile Horasan Hanedan-ı Mustafa mensuplarına ebedi toprak ve vatan olan bir kutsal diyar... Niçin bu göçü İmam Ali Rıza gerçekleştirdi? Dip dedesi Hazreti Muhammed Mustafa’dan itibaren Ehl-i beyt nesline Arap yarımadası çile, eziyet ve katliam diyarı yapıldığı için. Peygamber torunlarına Arap coğrafyası adeta bir cehenneme çevrildiği için. Düşünün İmam Ali Rıza’ya kadar olan tüm imam nesli Arap coğrafyasında ya hapis edilerek ya zehirlenerek ya da direk canına kastedilerek öldürüldü, Arap coğrafyası adeta evlad-ı Rasul’a ölümün toprağı oldu. İşte bu tarihi ve sosyolojik gerçekler İmam Ali Rıza’yı Türk yurdu olan Horasan’a göçe yönlendirdi. O kadar İslam coğrafyası dururken İmam Ali Rıza’nın Horasan’a göç etme kararı vermesi de ayrıca düşünülmesi ve sebeplerinin değerlendirilmesi gereken tarihi bir karardır. İmam Ali Rıza Horasan’a göç ederek Meşhed’e yerleşti ve tüm ömrünü bu coğrafyada tamamladı. İmam Ali Rıza’nın Horasan’a intikali ile İslam tarihinde yepyeni bir süreç de başlamış oldu. Türkmen boyları Hak din İslam’ı kaynak olarak direk peygamber torunlarından tanıyarak ve öğrenerek İslam kimliğini benimsemeye başladı. Böylece Oğuz Türkleri, Türkmenler Ehl-i beyt evlatları aracılığı ile İslam dininin mensupları olmaya başladı. Horasan’da Oğuz Türklerinin, Türkmenlerin benimseyip kabul ettiği İslam, Ehl-i beyt’in temsiliyetini yaptığı tasavvufi İslam inancı idi. Takip eden yüzyıllarda tasavvufi İslam inancı Horasan, Türkistan coğrafyasında hızla yayılarak kendi içerisinden son derece önemli tarihi-karizmatik temsilcileri yetiştirdi. Horasan Türkleri arasından yetişen İmam Maturudi, Aslan Baba, Mansur Baba gibi büyük alimlerin izinden devam eden süreçte Piri Türkistan sıfatı ile anılan Hoca Ahmed Yesevi gibi ulu değerler geldi.
Horasan’dan Orta Avrupa’ya uzanan Avrasya coğrafyası manevi anlamda Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi tarafından başlatılan düşün-inanç geleneği ile aydınlanmıştır. Hoca Ahmet Yesevi geniş Türkmen kitlelerine kendi dil ve kültürleri ile iç içe geçen bir İslam yorumu ortaya koyarak “Pir-i Türkistan” sıfatını kazanmıştır. Hoca Ahmet Yesevi tarafından kurulan Yesevi Dergahı bu tasavvuf hareketinin mekânsal merkezi olmuş ve bu merkezden feyz alan dervişler aracılığı ile temelleri Ehl-i beyt ve On İki İmamlar olmak üzere öz İslam değerlerine dayanan inanç ve düşünce geniş bir coğrafyada yüzlerce yıl kitlelerin kimliği olmuştur.
Yesevi Dergahı ile inançsal ve tarihsel bağlantısı olan dervişler arasında özellikle Hacı Bektaş Veli son derece önemli bir yer taşımaktadır. Tarihi kroniklere göre Hacı Bektaş Veli, Yesevi Dergahı’ndan aldığı telkin ile binlerce kilometreyi yıllarca süren bir yolculukla aşıp Anadolu’ya gelmiştir.
Hoca Ahmet Yesevi sadece Türkistan coğrafyasındaki topluluklar üzerinde değil, göçlerle batı istikametinde, başta Anadolu olmak üzere, farklı ülkelere yerleşen Türkmen toplulukları üzerinde de manevi ve inançsal manada büyük tesirde bulunmuştur. Tesirde bulunduğu toplulukların başında Alevi-Bektaşi kitle gelmekte olup Anadolu ve Balkanlar’da milyonlara varan erenlerin inanç pirliğini yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. Nitekim 13. yüzyılda Anadolu’da Alevi-Bektaşi inancının piri, serçeşmesi ve hünkarı olan Hacı Bektaş Veli de Hoca Ahmet Yesevi Dergahı’nın öğrencisi olup Ahmet Yesevi’nin öğrencisi Lokman Perende’den eğitim ve himmet almıştır. Bu nedenle yüzlerce yıl boyunca Alevi-Bektaşi kitle pirimiz üstadımız Hacı Bektaş Veli derken diğer taraftan pirlerin piri Hoca Ahmet Yesevi’yi de Hz. Türkistan sıfatıyla gönüllerinde ve dillerinde anmıştır. Hacı Bektaş Veli aslen Horasan Nişaburlu olup seyyid soyundan gelip, nesebi İmam Musa-i Kazım’a dayanmaktadır. Hacı Bektaş Veli; Ahmet Yesevi Tekkesi’nde kendisine söylenen: “Var seni Rum’a saldık, Sulucakaraöyük’ü sana yurt verdik, Rum Abdallarına seni baş yaptık, Rum’da gerçekler, dervişler ve erenler çoktur, artık hiçbir yerde eğlenme, hemen yürü’’ telkini ile binlerce kilometrelik yolu yıllar içinde aşarak, Horasan’dan Anadolu’ya gelmiştir. Horasan’dan hareket eden Hacı Bektaş Veli sırasıyla Meşed, Necef, Kerbela, Hicaz, Kudüs, Halep gibi önemli İslam merkezlerini ziyaret etmiş nihayetinde Küçük Asya olarak bilinen Anadolu toprağına ayak basmıştır. Sırasıyla Sivas, Kayseri yörelerinden sonra yedi haneli bir Çepni Türkmen köyü olan Sulucakarahöyük’e yerleşerek burada dergahını uyandırmıştır.
13. yüzyılın siyasi, askeri, iktisadi ve kültürel koşullarında Anadolu tam bir karmaşa ve çözülme içerisindedir. İsyanlar, işgaller medeniyetler beşiği Anadolu’da karanlıklarla bürülü bir çaresizlik yaratmıştır. İşte Güneşin Ülkesi Horasan’dan binlerce kilometre ötedeki Anadolu’ya canlanma, dirilme, tekrardan toparlanma adına Hoca Ahmet Yesevi Tekkesi’nden Hacı Bektaş Veli ve Horasan erenleri görevlendirilmiştir. Erenlerin iskan, imar ve irşat çalışmaları ile Anadolu karanlıklardan sıyrılmış, kurulan ocaklarla, tekkelerle hem toprak hem de insanımızın gönlü ziyalanmış, aydınlanmış, ahlaklı ve kamil insan değerleri ile manevi dünyaları tamamlanmıştır. Kısaca ifade etmeye çalıştığımız bu medeniyetin, Horasan tasavvuf düşün-inanç sisteminin her daim bizlere rehber olmasını temenni ederken, tekrar hoş geldiniz sefalar getirdiniz diyerek sizleri mazlum ve masum İmam Hüseyin efendimiz ve tüm Kerbela şehitlerimizin daim aziz ve yüce huzurunda sevgi, saygı ve muhabbetle selamlarım.
Yüce Allah bizleri bu cennet vatan toprağımızda İslam asaletinden, Türklük varlığımızdan, birlik ve beraberlik davamızdan ayırmasın.
Allah bizleri kendisine kul, Muhammed’e ümmet, Ali’ye talip eyleye.
Horasan Erenleri’nin himmeti her daim bizlerin üzerinde ola.
Bu yoldan, bu dardan, bu pirden ayırmaya.
Gerçeğe Hüü…
Programa İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu , Alevi ocakları temsilcileri, İyi Parti Siyasi isler başkan danışmanı Filiz Çelik Şahin ve çok sayıda davetli katıldı.
İyi Parti Siyasi işler başkan danışmanı Filiz Çelik Şahin basına bu anlamlı gece için bir açıklama yaptı.
Şahin şunları söyledi:
Saygı, merhamet, ve savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan biri olan Muharrem ayının, faziletini, bolluğunu bereketini, ilahi feyz ini bu gün burada yaşıyor ve tanıklık ediyoruz.
Bu çok anlamlı ve çok özel iftar davetinde bizleri buluşturan Türkmen Alevi Ocakları Birliğinin Başkanı
Ali Coşkun Beyefendiye çok teşekkür ediyorum.
Peygamberimizin torunu, İmam Hüseyin ( r.a ) ve yakınlarının şehit edildiği, Kerbela olayının, günümüze ve kıyamete kadar uzanacak büyük etkiler bıraktığı malumdur.
Bu acı ve vahim olayın sadece tarihî bir olay olmadığını, dinî, sosyal, siyasî, hukukî, ekonomik ve kültürel boyutlarının olduğunada şahidiz.
Hak din islâmın saltanat için kullanılmasına karşı Ehli beyt kanı dökülen, Kerbela büyük bir kıyamdır; zulme, zalime, haksızlığa ve adaletsizliğe karşı onurlu bir kıyam, hem bir derstir, hem de derin bir derttir. Dersten örnek, dertten ibret alınmalı. Şahsım olarak bu muhteşem birlik ve beraberlik halkası içerisinde olmaktan çok duygulu mutlu ve bahtiyarım.
Ehl-i Sünnet yolunun serdengeçtisi, Rasûlüllah (s.a.v.)`in torunu Seyyidü’ş Şüheda İmam Hüseyin (r.a.) ve bütün şühedâya rahmet ve selam olsun !
İmam Hüseyin ( r.a ) Efendimizi ve tüm Kerbela şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum.
Bu hüzün gününde Mevla kalplerimize rahmet ve inşirah versin.Fitne ateşinden korusun.
Kardeşliğin ve paylaşmanın nişanesi olan Aşura Günümüz mübarek olsun.`` dedi.
Ali Coşkun Dede konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
EHL-İ BEYT’İN YASI VE MUHARREM LOKMASI
Sayın protokol, değerli konuklar ve sevgili canlar öncelikle hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Bugün burada yüceler yücesi sevgili peygamberimizin göz nurları Ehl-i beyt’ini ve Kerbela’da şehit olan başta Hazreti Hüseyin olmak üzere torunlarını anmak ve onların yoluna ve aşkına vakfımız olarak hazırladığımız fakir soframızı ve lokmamızı beraber lokma etmek için buluştuk. Bu vesile ile bir kere daha başta şehitler serdarı İmam Hüseyin efendimiz olmak üzere tüm evlad-ı Rasul’u, al-i Muhammed Mustafa’yı salavatlarla, rahmetlerle anarak sözlerime başlamak istiyorum.
Canlar, Muharrem ayı hicri takvime göre yılın ilk ayı olup birçok peygamberle ilgili hikmetlerin yaşandığı bir aydır. Muharrem ayını İslam dini açısından önemli kılan bir diğer tarihsel ve inançsal gelişme ise miladi takvime göre 10 Ekim 680 tarihinde Kerbela’da iki cihan güneşi peygamber efendimizin torunu İmam Hüseyin efendimizin aile fertleri ile beraber Yezid tarafından acımasızca katledilmesidir. Kerbela olayı İslam ümmetinde derin bir acı bırakmış, binlerce yıl boyunca Müslümanlar bu günü ve yaşanan katliamı unutmamıştır. Özellikle Alevi-Bektaşi inançlı topluluklar açısından Kerbela katliamı son derece büyük önemdedir. Temelinde Ehl-i beyt sevgisi ve On İki İmamlar’a bağlılık bulunan Alevi-Bektaşi inancında başta İmam Hüseyin ve Kerbela şehitlerinin acısı ve yası inançsal bir önemdedir.
Binlerce yıl boyunca Horasan’dan Balkanlar’a tüm Avrasya coğrafyasında Alevi-Bektaşi inançlı topluluklar muharrem ayında oruç tutmuş, kurban kesmiş ve Kerbela katliamının acısını günümüze kadar taşımıştır. İmam Hüseyin ve Kerbela, haksızlıklara karşı dik duruşun ve zulme baş eğmeyişin timsalidir. Kerbela’da İmam Hüseyin ve ailesi Yezid’in temsil ettiği yanlışlara ve kötülüklere karşı canlarını vererek İslam tarihindeki en önemli ilkesel duruşu göstermişlerdir. İmam Hüseyin ve ailesi Ehl-i beyt’in mensubu olarak dedeleri olan Hazreti Muhammed Mustafa’nın kendilerine teslim ettiği emanete sahip çıkmıştır. Bu sebeple Alevi-Bektaşi inançlı topluluklar başta olmak üzere Ehl-i beyt sevgisi ile dolu gönüller binlerce yıl boyunca muharrem ayında yas tutarak, matem ederek İmam Hüseyin ve Kerbela şehitlerinin anısını diri tutmuştur. Muharrem ayında tutulan oruç bir yas orucu olmanın dışında su ve lüks gıdalar tüketilmeyerek nefsi terbiye etmeyi amaçlayan bir oruçtur. Nitekim Alevi-Bektaşi inancının temeli eline, diline ve beline sahip olan kamil bireyler yetiştirmektir. Diğer taraftan muharrem ayında kesilen kurbanlar da bir şükür kurbanı olup Kerbela katliamından İmam Zeynel Abidin’in sağ kurtulmasına karşılık Allah için eda edilmektedir. Ayrıca yapılan aşure lokması ile de aşureyi oluşturan onlarca farklı yemiş ve yiyecekten yola çıkılarak birlik ve beraberlik şiarına gönderme yapılmaktadır.
Bu vesile ile kısaca Alevi-Bektaşi inancı ile ilgili de birkaç temel değerlendirmeyi sizlerle paylaşmak isterim. Alevilik-Bektaşilik inancının temelinde Allah’ın birliği, Hazreti Muhammed (SAV)’in Allah’ın resülu olduğu ve Ehl-i beyt’in peygamberimizin iki büyük emanetinden biri olduğu inancı bulunmaktadır. Bu sebeple Alevilik-Bektaşilik inancında Allah’ın tekliğine teslimiyet, Hazreti Muhammed (SAV)’in peygamberliğinin haklığına inanç ve Hazreti Ali efendimizin velilik makamının ulusu olduğuna bağlılık vardır. Dolayısıyla tevhid, nübüvvet ve velayet Alevi-Bektaşi inancının asli inançsal-tarihsel dinamikleridir.
Evet değerli misafirler ve sevgili canlar… Biraz önce konuşmamda Horasan ifadesi geçti. Horasan neresi? Bizlerin dip yurdu, anavatanımız. Sözlük karşılığı “Güneş Ülkesi” anlamına gelen, Horasan Oğuz Türklerinin, Türkmenlerin, Anadolu’ya göç eden Oğuz boylarının, aşiretlerinin ve obalarının ana yurdu. Horasan herşeyden önce 8. yüzyılda On İki İmamlar’ın sekizincisi İmam Ali Rıza el-Horasani’nin Arap yarımadasından ayrılarak göç ettiği kalıcı yeni yurt. Peygamber ailesine, Ehl-i beyt mensuplarına, Muhammed-Ali-Fatıma evlatlarına işaret edilen maneviyatı ve tarihi önemi çok özel ve önemli olan bir coğrafya…
İmam Ali Rıza’nın belirlediği üstün strateji ve aldığı önemli karar ile Horasan Hanedan-ı Mustafa mensuplarına ebedi toprak ve vatan olan bir kutsal diyar... Niçin bu göçü İmam Ali Rıza gerçekleştirdi? Dip dedesi Hazreti Muhammed Mustafa’dan itibaren Ehl-i beyt nesline Arap yarımadası çile, eziyet ve katliam diyarı yapıldığı için. Peygamber torunlarına Arap coğrafyası adeta bir cehenneme çevrildiği için. Düşünün İmam Ali Rıza’ya kadar olan tüm imam nesli Arap coğrafyasında ya hapis edilerek ya zehirlenerek ya da direk canına kastedilerek öldürüldü, Arap coğrafyası adeta evlad-ı Rasul’a ölümün toprağı oldu. İşte bu tarihi ve sosyolojik gerçekler İmam Ali Rıza’yı Türk yurdu olan Horasan’a göçe yönlendirdi. O kadar İslam coğrafyası dururken İmam Ali Rıza’nın Horasan’a göç etme kararı vermesi de ayrıca düşünülmesi ve sebeplerinin değerlendirilmesi gereken tarihi bir karardır. İmam Ali Rıza Horasan’a göç ederek Meşhed’e yerleşti ve tüm ömrünü bu coğrafyada tamamladı. İmam Ali Rıza’nın Horasan’a intikali ile İslam tarihinde yepyeni bir süreç de başlamış oldu. Türkmen boyları Hak din İslam’ı kaynak olarak direk peygamber torunlarından tanıyarak ve öğrenerek İslam kimliğini benimsemeye başladı. Böylece Oğuz Türkleri, Türkmenler Ehl-i beyt evlatları aracılığı ile İslam dininin mensupları olmaya başladı. Horasan’da Oğuz Türklerinin, Türkmenlerin benimseyip kabul ettiği İslam, Ehl-i beyt’in temsiliyetini yaptığı tasavvufi İslam inancı idi. Takip eden yüzyıllarda tasavvufi İslam inancı Horasan, Türkistan coğrafyasında hızla yayılarak kendi içerisinden son derece önemli tarihi-karizmatik temsilcileri yetiştirdi. Horasan Türkleri arasından yetişen İmam Maturudi, Aslan Baba, Mansur Baba gibi büyük alimlerin izinden devam eden süreçte Piri Türkistan sıfatı ile anılan Hoca Ahmed Yesevi gibi ulu değerler geldi.
Horasan’dan Orta Avrupa’ya uzanan Avrasya coğrafyası manevi anlamda Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi tarafından başlatılan düşün-inanç geleneği ile aydınlanmıştır. Hoca Ahmet Yesevi geniş Türkmen kitlelerine kendi dil ve kültürleri ile iç içe geçen bir İslam yorumu ortaya koyarak “Pir-i Türkistan” sıfatını kazanmıştır. Hoca Ahmet Yesevi tarafından kurulan Yesevi Dergahı bu tasavvuf hareketinin mekânsal merkezi olmuş ve bu merkezden feyz alan dervişler aracılığı ile temelleri Ehl-i beyt ve On İki İmamlar olmak üzere öz İslam değerlerine dayanan inanç ve düşünce geniş bir coğrafyada yüzlerce yıl kitlelerin kimliği olmuştur.
Yesevi Dergahı ile inançsal ve tarihsel bağlantısı olan dervişler arasında özellikle Hacı Bektaş Veli son derece önemli bir yer taşımaktadır. Tarihi kroniklere göre Hacı Bektaş Veli, Yesevi Dergahı’ndan aldığı telkin ile binlerce kilometreyi yıllarca süren bir yolculukla aşıp Anadolu’ya gelmiştir.
Hoca Ahmet Yesevi sadece Türkistan coğrafyasındaki topluluklar üzerinde değil, göçlerle batı istikametinde, başta Anadolu olmak üzere, farklı ülkelere yerleşen Türkmen toplulukları üzerinde de manevi ve inançsal manada büyük tesirde bulunmuştur. Tesirde bulunduğu toplulukların başında Alevi-Bektaşi kitle gelmekte olup Anadolu ve Balkanlar’da milyonlara varan erenlerin inanç pirliğini yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. Nitekim 13. yüzyılda Anadolu’da Alevi-Bektaşi inancının piri, serçeşmesi ve hünkarı olan Hacı Bektaş Veli de Hoca Ahmet Yesevi Dergahı’nın öğrencisi olup Ahmet Yesevi’nin öğrencisi Lokman Perende’den eğitim ve himmet almıştır. Bu nedenle yüzlerce yıl boyunca Alevi-Bektaşi kitle pirimiz üstadımız Hacı Bektaş Veli derken diğer taraftan pirlerin piri Hoca Ahmet Yesevi’yi de Hz. Türkistan sıfatıyla gönüllerinde ve dillerinde anmıştır. Hacı Bektaş Veli aslen Horasan Nişaburlu olup seyyid soyundan gelip, nesebi İmam Musa-i Kazım’a dayanmaktadır. Hacı Bektaş Veli; Ahmet Yesevi Tekkesi’nde kendisine söylenen: “Var seni Rum’a saldık, Sulucakaraöyük’ü sana yurt verdik, Rum Abdallarına seni baş yaptık, Rum’da gerçekler, dervişler ve erenler çoktur, artık hiçbir yerde eğlenme, hemen yürü’’ telkini ile binlerce kilometrelik yolu yıllar içinde aşarak, Horasan’dan Anadolu’ya gelmiştir. Horasan’dan hareket eden Hacı Bektaş Veli sırasıyla Meşed, Necef, Kerbela, Hicaz, Kudüs, Halep gibi önemli İslam merkezlerini ziyaret etmiş nihayetinde Küçük Asya olarak bilinen Anadolu toprağına ayak basmıştır. Sırasıyla Sivas, Kayseri yörelerinden sonra yedi haneli bir Çepni Türkmen köyü olan Sulucakarahöyük’e yerleşerek burada dergahını uyandırmıştır.
13. yüzyılın siyasi, askeri, iktisadi ve kültürel koşullarında Anadolu tam bir karmaşa ve çözülme içerisindedir. İsyanlar, işgaller medeniyetler beşiği Anadolu’da karanlıklarla bürülü bir çaresizlik yaratmıştır. İşte Güneşin Ülkesi Horasan’dan binlerce kilometre ötedeki Anadolu’ya canlanma, dirilme, tekrardan toparlanma adına Hoca Ahmet Yesevi Tekkesi’nden Hacı Bektaş Veli ve Horasan erenleri görevlendirilmiştir. Erenlerin iskan, imar ve irşat çalışmaları ile Anadolu karanlıklardan sıyrılmış, kurulan ocaklarla, tekkelerle hem toprak hem de insanımızın gönlü ziyalanmış, aydınlanmış, ahlaklı ve kamil insan değerleri ile manevi dünyaları tamamlanmıştır. Kısaca ifade etmeye çalıştığımız bu medeniyetin, Horasan tasavvuf düşün-inanç sisteminin her daim bizlere rehber olmasını temenni ederken, tekrar hoş geldiniz sefalar getirdiniz diyerek sizleri mazlum ve masum İmam Hüseyin efendimiz ve tüm Kerbela şehitlerimizin daim aziz ve yüce huzurunda sevgi, saygı ve muhabbetle selamlarım.
Yüce Allah bizleri bu cennet vatan toprağımızda İslam asaletinden, Türklük varlığımızdan, birlik ve beraberlik davamızdan ayırmasın.
Allah bizleri kendisine kul, Muhammed’e ümmet, Ali’ye talip eyleye.
Horasan Erenleri’nin himmeti her daim bizlerin üzerinde ola.
Bu yoldan, bu dardan, bu pirden ayırmaya.
Gerçeğe Hüü…